Nedenini ve yukarıdaki başlığı kim ya da kimler için attığımı yazmadan önce ‘’Tevazu’’ kelimesine kısa bir göz atalım.
Lügat anlamı ALÇAKGÖNÜLLÜK- GÖSTERİŞSİZLİK-YALINLIK diyor.
Zaten ben de bu 3 anlamı taşıyanlar ve taşıyan dostlarım için kaleme aldım.
Gerçi benim küçük ve daracık çevreme kendilerini kaf dağında görenler, ya da burnu havada olanlar girmez ve de giremezler.
Tevazu insanı daha da yücelttir.
…Ve insana en çok yakışan da tevazudur.
Önce kendimden örnek vereyim. Ben küçük ile küçük, büyük ile büyük olmasını hem severim hem de iyi bilirim.
Zaten biz gazetecilerin de başka şansı olamaz. Gerçi yeni yetişme gazetecilerin arasında ‘’Ben gazeteciyim’’ diye had hudut bilmeyenlerimiz de az değil.
Neyse yeni yılın ilk haftasında, daha doğrusu yeni yıl tatilinin bittiği günün akabinde ilk telefonu Romanya’da gurur kaynağımız ARCTİC’imizin CEO’su sevgili ve saygı değer dostum MURAT BÜYÜKERK’ten aldım.
Hemen akabinde de ikinci telefon çok sevdiğim, hatta kardeşten çok sevdiğim diyebileceğim başarılı genç iş adamlarımızdan RAMAZAN GÜR’den geldi.
Her ikisi ile de insanın içini ısıtan sıcak konuşmalar ile büyük moral buldum.
En kısa zamanda buluşmak dileğiyle sona erdirdiğimiz konuşmadan sonra, şöyle düşündüm bu iki dostumun tevazularını. Yani alçak gönüllü oluşlarını.
Biri koca bir dünya imparatorunun başında, diğeri ise çalışkanlığı ve zekasıyla kendi kurduğu bir saltanatın sultanı olmuş.
Ama taşıdıkları bunca büyüklüğe ve sorumluluğa rağmen üstlerine çok yakışan tevazu ile daha da yüceleşiyorlar.
Telefon ile bir iş için de olsa aramak zorunda olduğunda telefonuna cevap vermeyen veya daha sonra arandığını gördüğü halde geri dönüş bile yapmayan ve adeta kendilerini kaf dağında sanan, küçük dağları sanki onlar yaratmış havasında, burunları havada olanları da yazmam gerekir ama.
İsimlerini yazmaktansa yukarıdaki satırlarımı yazdım ki, okuyup kendilerine örnek alsınlar.