Elektrikli araçlara geçiş yapmak için çabalayan bir otomotiv dünyası ile karşı karşıyayız. Bu dünyada büyük veya küçük yatırımlarını büyük riskler alarak yapan ve ilerlemeye katkı vermeye çalışan irili ufaklı şirketler var. Bunun yanısıra toplumun içerisinde, kendi yetkinliklerini geliştirmeyi ve gelecekte sağlam bir yerde durmayı hedefleyen gençler ve orta yaş grubu söz konusudur. Bir kısmıyla karşılaştığım veya birlikte olam imkanı bulduğum bu insanların tümü çok heyecanlı ve motive durumdalar. Karşılaştıkları sorunları anlatmak için ayrıca bir kaç yazı daha yazmak gerekiyor. Onların çalışmalarının boşa gitmeden, insan uygarlığı ve gezegenimiz dünya için olumlu sonuçlara imza atabilmeleri için elektrik konusunda önemli değişiklikle yaşanması zorunlu görünüyor. Şimdi geldiğimiz noktada işin bu kısmını biraz detaylandırarak aydınlatmak gerekecektir.

               Daha önceki yazılarımızda batarya teknolojisini ve içindeki malzemeleri çok uzunca detaya girmeden sizlere aktarmaya çalışmıştık. Hatırlanacağı üzere, halen otomotiv ürünlerinin ihtiyacına uygun şeklide enerji tedarik profilini sağlayan lityum-iyon batarya teknolojisinin piyasada hakim olduğunu biliyoruz. Sadece lityum-iyon batarya teknolojisinin geliştirilmesi başlı başına büyük bir sorunsal ve olanak olarak otomotiv dünyasının önünde duruyor. Ancak yakın veya uzak gelecekte bu teknolojinin aşılma olasılığının olduğu, dünyanın bir çok yerinde silisyum kullanımı veya katı hal bataryaları gibi araştırmaların yapılmakta olduğu da bir sır durumunda değildir. Yani günümüzde lityum-iyon teknolojisi bataryalara yatırım yapanlar riski de üstleniyorlar. Onların çalışmalarının hızlıca geniş pazarlara yayılması, otomotivin araştırma-geliştirme faaliyetlerine ayıracağı sermayeyi arttıracağından başarılı olmaları önem taşıyor.

               Bütün bu hengamede, otomotiv piyasasının, daha doğrusu otomobil müşterisinin kafasını karıştırmak üzere bir çok derinliği olmayan araştırma veya sezgisel raporlama gözümüzden kaçmıyor. Bu yazılarda elimizden geldiği kadar, söz konusu önermeleri yanıtlayacağız. İlk enerji yazısında enerji santrallerinin ne kadar alan gerektirdiğini ele almıştık. Sonuçta rüzgar ve güneş santrallerinin nükleerin hemen arkasından alan verimliliği sağladığını görmüştük. Bu yazımızda Avrupa Birliğinin elektrik enerjisi üretimini ve hangi enerji kaynaklarından faydalanarak elektrik ürettiği konusunu değerlendireceğiz. Yazımızdaki verilerin tümü EMBER[i] isimli ve Birleşik Krallık menşeili bir düşünce kuruluşunun her yıl yayınladığı enerji raporu içerisinden alınmıştır. Bu bağımsız, merkez sol eğilimli olduğu bildirilen kuruluş, her sene enerji konusunda raporlar yayınlamakta bu şekilde dünyamızın karbon emisyonsuz bir uygarlığa dönüşmesine katkıda bulunmayı hedeflemektedir. 2024 yılı başında ingilizce olarak yayınladıkları raporu internet sitelerinde görebilir ve kendi bilgisayarınıza yükleyebilirsiniz.

Bu rapordan alıntıladığımız ilk grafiğe baktığımızda, Avrupa Birliği ülkelerinin 2000-2023 yılları arasındaki elektrik üretimlerinin hangi kaynaklardan gelen enerji ile üretildiğini görüyoruz. Yıllar boyunca izleyerek ilerleyen grafik çok ilginç ve bizim uygarlık dönüşüm tezimizi destekleyen veriler içeriyor. Şekil 1’de yer alan bu grafikten bir kaç önemli gözlem yapabilmek mümkün görünüyor :

  • 2000 yılından bu yana sabit şekilde ilerleyen eğilimler söz konusu
    • Kömür ve nükleer kullanımı her yıl giderek azalıyor.
    • Rüzgar ve güneş enerjisi kullanımıysa düzenli biçimde yükseliyor.
    • Elektrik üretiminde doğal gaz kullanımının 2014 yılında bir kırılma yaşadığı görülüyor. O tarihten sonra tekrar artma eğilimine giren doğal gazın elektrikteki payının COVID-19 pandemisi dönemiyle beraber azalma yönüne evrildiğini görüyoruz.
    • Hidroelektrik kullanımı yılın yağışlarına bağlı olarak yıldan yıla değişiklik gösterse de, genel olarak azalma veya artma eğiliminde değildir. Bunun sebebinin mevcut hidroelektrik kapasitesinin tamamına yakın şekilde kullanılması olduğunu değerlendirebiliriz.
    • Bu grafikte yer alan diğer kaynaklar arasında; jeotermal, biyokütle ve diğer kaynakları alıyoruz. Bu alanda önemli bir gelişmenin olmadığını ve ufukta belirginleşen bir değişim olasılığının görülemediğinin not etmeliyiz. Aslında gerek Romanya gerekse Türkiye çok önemli seviye jeotermal kaynaklara sahip durumdalar. Bu kaynakların kullanılmaması konusunu başka bir yazıda ele almak gerekir.
    • 2023 yılı sonunda, AB içerisinden rüzgardan elde edilen elektrik miktarı ilk kaz kömürden gelen miktarı aşmış bulunuyor. Uzun yıllardır aralıksız şekilde artış gösteren rüzgar enerjisinden elektrik üretimi teknolojisinin bu büyük bir başarısıdır. Ayrıca aynı şekilde süratle gelişmekte olan güneş enerjisinin payı da gelecek için ümit veren başka bir konudur.

Şekil 1’de yer alan bilgiler Avrupa Birliğinin elektrik enerjisine geçişteki kararlılık ve organizasyonun açık bir ifadesi olarak görülmelidir. Daha açık ifadeyle, bazı kişilerin ve çevrelerin, geçici bir heves olarak gördüğü karbonsuz ekonomiye geçiş konusunda Avrupa Komisyonu dayanaksız arzulardan (iş dünyasının sevdiği ingilizce terimle « wishful thinking ») hareket etmiyor. Gelecekteki Avrupa uygarlığınının karbonsuz çerçevesini çizmek üzere gerekli düzenlemeleri birbirini tamamlayacak şekilde devreye alıyor ve uygulatıyor. Sadece otomobilleri egzos emisyonlarına yönelik yapılan düzenlemelerde kalmıyor. Elektrik tedarik şemasının karbonsuz hale dönüşmesi için gerekli adımları atmakta olduklarını görüyoruz.

 

 [i] Ember is an environmental think tank based in London, England. Founded in 2008 as the Sandbag Climate Campaign, which was created to reform the European Union’s (EU) carbon-emissions trading market, also known as the EU Emissions Trading System (EU ETS). The organization re-branded in 2020 to reflect its new focus on accelerating the transition of coal-fueled electricity to environmentalist-aligned electricity generation methods. The organization was founded by Bryony Worthington, an environmentalist campaigner and member of the United Kingdom’s House of Lords since 2011. Ember is funded by several left-of-center environmental organizations including the European Climate Foundation, Quadrature Climate Foundation, Sunrise Project, and the World Wildlife Fund.