5/5/2021

 

Geçen yazımızda elektrikli otomobillerin hava kirliliği, küresel ısınma ve enerji rekabeti sebepleriyle nasıl hızlı şekilde pazara girmekte olduğunu yazmıştık. Bu seferki yazımızda elektrikli araçların günlük hayatımızın parçası olarak ne tür etkileri olacağını değerlendireceğiz.

                Elektrikli otomobillerin devreye girmesinin etkileri sadece otomotivcileri kapsamıyor. Otomobil hayatımızın önemli parçası durumunda. Otomobillerdeki değişim ister istemez hepimizin hayatına bazı değişiklikler getirecektir. Bu etkileri 4 boyutta değerlendirmekte fayda vardır. Birinci boyut coğrafi etki farklılıkları olacaktır. Yani otomobillerin elektrikle çalışmasının Avrupa veya Afrika kıtalarında etkileri değişik olacaktır. İkinci boyutu geniş çaplı sanayide dönüşüm etkileri, üçüncü ise otomotiv ve ilgili iş kollarında yaşanacak etkilerdir. Dördüncü olarak da sosyal, siyasal ve ekonomik etkileri ve nihayet ekolojik yani doğal çevreyi koruma yönündeki etkileri olacaktır. 

 

KITALAR VE ÜLKELER

                Elektrikli araca dönüşüm Avrupa için büyük bir pazarın kapısını açıyor. Aynı durum ABD için de geçerli. Aslında bu iki dev ekonomi için büyük şehir ve onun çevresinde konumlanmış uydu kasabalarda süren hayatlara gayet uygun bir çözüm getiriyor elektrikli otomobil. Ortalama otomobil kullanıcısının ülkeden ülkeye değişen bir kullanım şekli oluyor. Şekil 1’de 2012 yılı itibarıyla Avrupa’nın belirli ülkelerinde otomobillerin günlük ortalama kilometre sürüşünün bilgisi yer alıyor. Ülke ve haftanın günlerine göre dağılıma baktığımızda çeşitli farklılıklar olduğu aşikar. Misal Polonya’da otomobiller günde ortalama 80 kilometre yaparken İngiltere’de bu rakkam 40 civarında. Ancak sonuçta ortalama bir kullanıcının günde 100 kilometreyi aşmayacağını görüyoruz. Bu durumda günümüz teknolojisiyle bile elektrikli otomobillerin şarj edilmesinin çok büyük bir sorun olmayacağını gösteriyor.

                Yeni gelişen teknolojilere baktığımızda iki temel konunun elektrikli araç teknolojisinde belirleyici olacağını görüyorum. Bunların ilki elektrikli araç aküleri diğeri ise şarj konusu. Elektrik şarj konusunun aslında tüm diğer konuların önünde yer alacağını düşünmeliyiz. Neden derseniz; bugünkü elektrikli araç teknolojilerinin rahatlıkla 400-500 kilometre menzil sağladığını biliyoruz. Dolayısıyla elektrikli araçlar için kalan iki handikap var; birisi fiyat diğeri ise şarj süresi. Fiyatı tespitte en önemli etken aracın aküsü görünüyor. Tüm EV segmentlerinde yenileme pazarında (kişisel araçlar, otobüsler ve ticari elektrikli araçlar dahil) 2020'de pillerin ortalama fiyatı kilovat-saat (kWh) başına 137 ABD doları seviyesine ulaşmış bulunuyor. Bu, fiyatın kWh (kilovat saat) başına 1100 ABD doları olduğu 2010 yılına göre yüzde 90 civarında bir düşüş olduğunu gösteriyor. Bugünün teknolojisiyle 40 megavatlık bir akünün fiyatı 5480 ABD doları olarak düşünülebilir. Talebin daha da artacağını düşünürsek hem fiyatlar daha aşağıya gidecektir hem de teknolojisi daha etkin ve temiz olacaktır.

                Bu ilerlemeleri hangi firma ve ülkelerin gerçekleştireceği tabii ki önümüzdeki 30 yıla yön verecektir. Avrupa ve Amerika bu durumun farkındadır ve ona göre yatırımlarını düzenlemektedir. Avrupa Topluluğu kendi çevre normları vasıtasıyla kendi pazarına hakim olan üreticileri elektrik ve bağlantılı teknolojilerine yönlendirmektedir. Avrupa pazarının tamamen elektrikliye dönmesi demek, Avrupa pazarının ikinci eline müşteri olan tüm ülkelerin de peşinden gelmesi ve bir çok yeni alanda Avrupalı imalatçıların pazarda öne geçmesi demek olacaktır. Bu tür bir yönelişi ABD’de doğrudan TESLA’ya destek veren ABD hükümetinde de gözlemliyoruz. Diğer önemli üretici firmaların anavatanları olarak Japonya ve Güney Kore bu eğilimi izleyerek kendilerini ABD ve Avrupa pazarı dışında bulmamaya çalışırken Çin kendi pazarına hakim olmaya çalıştığından henüz bu eğilimde öne geçeçek seviyede görülmüyor.  

                Türkiye ise kendi elektrikli aracını yapmaya çalışıyor.  Sadece kamuoyunun kamu fonu desteği sebebiyle yakından tanıdığı TOGG (Türkiye’nin Otomobili Girişimi Grubu) değil daha başka imalat girişimleri de var. Eğer kendi teknolojisini geliştirebilirse kendi hinterlandında Türkiye büyük avantaj sağlayabilir. Benim bu konudaki görüşüm Türkiye’nin elektrikli araçtan daha öte bir yerde  TÜBITAK’ın daha 2012’de geliştirmiş olduğu sodyum borhidrür piliyle çalışan araç vasıtasıyla hidrojen teknolojisi üzerinde yoğunlaşılması yönünde. Bu tür bir teknolojik atılımı yapabilen bir ülke büyük avantaj sağlar kanımca. İsterseniz Türkiye’deki elektrikli araç geliştirme çalışmalarına daha sonraki bir yazımızda değinelim.

 

SANAYİİDE DÖNÜŞÜM

                Elektrikli araçlar kaçınılmaz olarak sanayi etkinliğini şeklen de cismen de değiştirecektir. Öncelikle benzinli veya dizel motorlarla ilgili çalışan sanayi kolları yavaş yavaş ortadan kalkacaktır. Şanzıman veya egzos gibi bağlantılı iş kolları da aynı akıbete sürüklenecektir. Bunun yanısıra yine motorla ilintili fren vakum pompaları veya benzeri parçaların da imalatı er geç sona erecektir. Bu süreçlerin yönetimi firmalar ve ülkeler açısından hayati konumlama kriterlerinden olacaktır. Şöyle açıklayalım :  Örneğin motor krank mili imalatı yapan bir işletmeyi ele alalım. Elektrikli araç imalatının yaygınlaşmasıyla bu işletmenin satışları zamanla düşecek ve karlılığı da azalmaya başlayacaktır. Bu durumda işletme sahibi açısından iki karardan birisine yönelme zorunlu olacaktır. Ya işletmesinin ömrünün sona erdiğine kanaat getirecek ve tasfiye edecektir. Ya da eski nesil imalattan uzaklaşacak ve yeni nesil araçlar ve teknolojiler mal veya hizmet üretmek için firmasında önemli bir dönüşüme girişecektir.

                Her iki durumda da işletmenin çalışanları,tedarikçileri ve tabii ki ilgili kamu kurumları yanında diğer paydaşlar bu karardan önemli şekilde etkileneceklerdir. Bu dönüşümün faydalı bir toplumsal netice üretebilmesi adına işletmelere idari ve maddi desteğin yanısıra yönetsel danışmanlık da gerekecektir. Dönüşümün kitlesel sanayii faaliyeti üzerindeki etkisi kaçınılmaz olarak daha fazla otomasyon ve akıllı makinelere talep yaratacaktır. Bu teknolojiler otomotiv endüstrisi sayesinde kendilerine çok daha geniş ve etkili bir alan bulacaklardır. Çalışanların yetkinliklerinin değişimi aynı zamanda sanayi proseslerinin de değiştirilmesi oldukça sıkıntılı süreçler olacaktır. Ancak nihayetinde herkesin kendisine uygun bir iş ve konum bulması olasıdır. Sürecin başarılı olacağı sanayi ülkelerinde iki kriter belirleyicidir :

  • Otomotiv sanayi dalına ve elektrikli otomobil dönüşümüne verilen destekler : Bu noktada elektrikli araçların satın alınmasından endüstriyel otomasyona verilen alt yapı desteklerine dek çok kritik yardımcı yatırımlar söz konusudur. Örneğin hızlı ve geniş internet erişimi olmazsa olmaz bir koşuldur gibi.
  • Çalışanların yetkinliklerinin dönüşümüne sağlanan imkanlar : Profesyonel çalışanların tümünün katılımı gözetilerek mühendisinden işçisine kadar her alanda eğitim ve sertifika programları ve bu süreçte işveren ve işsizlik sigortası arasında paylaşımla çalışanlara pozitif değer verilmesi gibi.

OTOMOTİV İŞ KOLLARINDA DEĞİŞİKLİKLER

                Otomotiv dediğimizde sadece sanayicilerini değil satıştan sonraki faaliyetlerini göz önüne almalıyız. Şöyle ki; geçen yazımızda irdelediğimiz gibi tüm dünyada dönemine göre yıllık  65-95 milyon otomotiv ürünü satılırken, trafiğe kayıtlı araç sayısı 1.6 milyarın üzerindedir.[i]  Dolayısıyla her gün dünya yollarında yakıt alan, bakıma giren, arıza yapan ve tamire giren araç sayısının bir milyardan fazla olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Sadece otomotiv sanayicilerini değil aynı zamanda servis istasyonlarını, yedek parçacıları, tamirhaneleri, petrol sanayisini ve ilgili taşıma sektörleri de etkileyen geniş bir yelpaze bu yeni elektrikli hareketlenmeden etkilenecektir.

                Motor rektifiyecilerinin veya vites kutusu tamircilerinin ciroları hızlı biçimde düşmeye adaydır. Benzer tüm meslekler ve işletmeler, misal olarak söyleyeyim; egzos tamircileri, benzin istasyonları, motor yağı satıcıları, radyatör veya akü tamircileri gibi işletmeler bu şekilde iş hacimlerinin giderek azalması sorunuyla karşılacaklar. Bazıları mutlaka önceden durumu tespit ederek başka işkollarına yönelecekler. Bazıları ise sıkıntıyı uzun süre yaşayacaklar. Geçişin en az hasar ve sorunla yaşanması için mutlaka meslek kuruluşları ve kamunun bazı programları devreye alması gerekecek. Bunlar arasında meslek dönüşüm eğitimleri, iş yeri dönüşüm kredi ve destekleri, teknoloji seminerleri gibi teşvikleri düşünebiliriz. Devletlerin vereceği bu tür desteklerle toplumların değişime yönelik algısı da olumluya dönecektir.

SOSYAL, SİYASAL VE EKONOMİK ETKİLERİ

                Otomobil diğer ürünlere göre toplumsal konumu olan bir tüketim nesnesidir. Yani hep eğitimlerde anlattığımı bir kez de burada tekrar edeyim: herhangi bir arkadaşınıza evdeki buzdolabının markasını sorar mısınız? Ya da otomobilinin markasını? Evet, otomobil toplumda bir anlamda statü sembolü olarak da görülür. Buna ek olarak elektrikli otomobiller sarj istasyonlarında bekleme sırası yaratma durumunda da kalabilirler. Böyle problemleri çözmek için işletme sahiplerinin çözümler üretmesi gerekecektir. Araç sürücülerinin de daha anlayışlı olmalarının da yolu açılacaktır.

                Elektrikli araç teknolojisinde öne geçen firmalar gibi devletler ve ülkeler de diğerlerine göre avantajlı bir konuma geçeceklerdir. Ancak bu avantaj uzun süreli olmayabilir. İçten yanmalı motorun yaşadıklarından hareketle elektrikli otomobillerin de kısa belirli bir süre sonra aynı teknolojiyi farklı yöntemlerle üreten firmaların elinde olacağını düşünebiliriz. Yine de baştaki avantaj önemli olacaktır. Ayrıca tüm dünyadaki araçlar elektrikli olmayacak farklı enerji türleri de devreye girecektir bu kapı petrole kapandıktan sonra. Dolayısıyla bölgesel enerji eko sistemleri petrolden kaynaklana global enerji besleme ağını da değiştirecektir. Uzun sözün kısası siyaseten ve ekonomik olarak fırsatlar ve kayıplar ülkelerin tercihlerine göre konumlanacaktır. Ama kartların yeniden dağıtılacağını görmemek mümkün değil.

ÇEVREYE OLUMLU VE OLUMSUZ ETKİLERİ

                Öncelikle ilk akla gelen tabii ki çeşitli egzos gazlarının atmosfere karışmasının giderek azalması. Atmosferde sera etkisi yapan gazlardan karbon diyoksitin salınımlarının % 12’sinin otomobillerden geldiğini geçen yazımızda da paylaşmıştık. Bunun yanısıra otomobillerin sessizleşmesi de söz konusu olacak. Bununla ilgili bazı emniyet sorunları daha önceki yıllarda gündeme geldiyse de artık bu araçların sessizliğinin önemli bir konfor unsuru olduğunu artık görebiliyoruz.

                Elektrikli araçlara talebin artmasıyla çeşitli metallere geçmişte olduğundan çok daha fazla talep oluşacaktır. Artan talep sebebiyle grafit, bakır, kobalt, lityum gibi madenlerin elde edilme yöntemlerinin gündeme geleceğini öngörebiliriz. Sadece size bakır ve lityum için bir örnek vereyim. Şili'nin kuzeyindeki Atakama Çölü'nde yer alan dünyanın en büyük açık ocak bakır madeni Chuquicamata madeni tek başına dünyanın bakır rezervlerinin% 13'ünü içermektedir. Açık maden ocağı oval bir şekille yaklaşık 8 kilometre çapındadır. Derinliği 800 metreden fazladır. Şili devlet işletmesi olan Codelco'ya aittir.[ii]

Aynı bölgede geniş lityum madenleri de işletilmektedir. Şili’de Atakama çölünden çıkarılan bu metallerin elde edilmesi için kullanılan su miktarı o kadar yüksek ki (saniyede onlarca tondan söz ediyoruz) bölgede biyolojik hayat ve insanlar olumsuz etkileniyor su yokluğundan. Ne var ki kullanılan teknolojiler halen 1950’lerden kalma maden teknolojileri ve bunların da geliştirilmesi ve iyileştirilmesi gerekecek.

Son olarak geri dönüşümün önemli bir yer elde edeceğini tüm otomobil yapısının ama özellikle de elektrikli araç bataryalarının geri dönüşümünün önemli bir faaliyet alanı olacağını söyleyebiliriz.

Sağlıklı ve neşeli günler dileğiyle